Herkesin Tanıdığı Bir Turist:
Sadri Alışık
Herkesin yakından tanıyıp hanesine aldığı
bir turist o, Turist Ömer Türk halkının gönlüne tahtını kurdu bu isimle. Gerçek
ismiyle ‘’Mehmet Sadrettin Alışık’’ annesi
ve babası ona Sadri dediklerinden bu isimle bilindi ama kaç nesil geçse de o
Turist Ömer olarak kaldı ve tanındı.
‘’Seni öyle bir seveɾim ki, Dengeni kaybedeɾsin. Kiliseye gideɾ, 'Selamun aleyküm' deɾsin. / Sadri Alışık’’
Mehmet Sadrettin Alışık 1925 yılında
Paşabahçe, Beykoz İstanbul da doğdu. Kaptan bir babanın –Rafet Alışık- ilk çocuğu
olarak dünyaya açtı gözlerini çocukluğu baba özlemiyle geçer Rafet kaptanın
yelken açtığı dönemlerde ama anne Saffet Alışık babasının yokluğunu aratmaz
Sadri Alışığa. Bütün yaşıtları oyunlar oynarken o hayatını adayacağı şeyi (tiyatro)
yapardı arkadaşlarına küçük piyesler hazırlayıp
oynardı. O yaşlarda izlediği Naşit Özcan Tiyatrosu’yla hayatını sürdüreceği
mesleğine ilk görüşte âşık oldu. Sekiz yaşlarındayken kız kardeşi –Nevin-
doğdu. Nam-ı Diyar Turist Ömer Beykoz
Ortaokulu’ndan (bugünkü adıyla Ziya Ünsel İlköğretim Okulu) ardından İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu.
Eğitim hayatında bir çok okul piyeslerinde rol aldı. Bir süre Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne
devam etse de gönlü hep sahnedeydi ve 1939 yılında Eminönü Cağaloğlu Halk evin’de
oynanan bir tiyatroda amatör olarak sahneye ilk adımını atar sonra şimdiki adı
Sadri Alışık Tiyatrosu olan Küçük Sahne tiyatrosuna geçer. Takvim 1943’leri
gösterdiğinde Raşit Rıza Tiyatrosu’nda profesyonel
olarak sahne hayatına devam etti.
Sadri
Alışık 1944’te Faruk Kenç’in yönettiği Günahsızlar filmiyle seyirci
karşısına çıktı. Bu onun ilk sinema filmiydi. Sinema yaşantısındaki en önemli
olay 1964’ten itibaren Turist Ömer
ve Ofsayt Osman tiplemeleriyle
seyircinin sempatisini kazanır ve günümüzde bile bu filmlerle tanınıp
nesillerin beğenisini bu tiplerle kazanıyor. Yaşamı boyunca 200’ü aşkın filmde
oynadı. Bunlar arasında Afacan Küçük
Serseri’deki rolüyle 1971 Antalya
Altın Portakal Film Festivali’nde En
İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, Yengeç Sepeti
filmindeki rolüyle de Mehmet Aslantuğ’yla
beraber 1994 Antalya Altın Portakal Film
Festivali’nde En İyi Erkek
Oyuncu Ödülü’nü aldı.
‘’Hayat demek ölümü beklemek demektiɾ. Az çok, hepimiz yıldızlaɾı, ağaçlaɾı, işte falanlaɾı, filanlaɾı göɾeceğiz, biɾçok şeyin tadına bakacağız, sonɾa da 'Gidiyoɾum elveda' şaɾkısını söyleyeceğiz. Öyle ise; gidenin de, kalanın da gönlü hoş olsun. / Sadri Alışık’’
Sadri Alışık yerli seyircinin çok sevdiği
fakir adam tipidir. Fakir, fedakâr, haksever ve sevmesini bilen adam olarak
çıktı seyirci karşısına. Sadece bunlar sayesinde değil elbette Sadri Alışık‘ın
oyunculuk yönünden sergilediği başarı, dolayısıyla da halkın hafızalarına
yerleşti usta oyuncu. Sadri Alışık oyunculuk yönünden kendini kanıtlamış ve
zirveye çıkarmış bir halk insanıdır. Bu yönüyle de kendisine ve sanatına olan
saygısını gözler önüne seriyor ve oynadığı rollerin ardı arkası kesilmiyor.
Sadri Alışık’ın her zaman ekranlarda aynı karakterde görüyor gibi olabiliriz ama
her rolün kendine has bir tadı ve harmanlığı vardır ve bizlere bunu tattıran ve
farklılıklarını gösteren yine Sadri Alışık’tır.
‘’Zaten onu hiç sevmedim ben, hiç sevmedim. Yalnızlığımı bölüştüm biɾ aɾa hepsi o kadaɾ. Sonɾa içten içe gülüştük biɾaz, biɾ demet çiçek, niyet kuşu, deniz kıyısı, kaɾpuz seɾgisi, falan filan. / Sadri Alışık’’
Sadri Alışık, sinema ve tiyatro sevdasının
yanına birde Avare filminden sonra sesinin güzelliği keşfedilen sanatçı 45’lik plaklarla ve gazinolarda çalışarak sanat yaşantısı
sürdürmüştür. Turist Ömer sanatın her köşesinde var olan bir insandı ve İstanbul
sevdasını şiirlere dökmüştür ve bu şiirlerden oluşan şiir kitabı
yayınlatmıştır. Sadri Alışık imzası resim dünyasında da yağlı boya ve kara
kalem tablolarıyla da boy göstermiştir.
İstanbul Şehri
Bu benim dünyaya ilk gelişim,
Yıkarak saltanatını koca fatih’in.
Kundakla kefen arasında bir gün,
İstanbul, İstanbul deyişim.
Merhaba Kızkulesi, merhaba Eyüp sultan,
Kanlıca, şehremini merhaba…
Yıkarak saltanatını koca fatih’in.
Kundakla kefen arasında bir gün,
İstanbul, İstanbul deyişim.
Merhaba Kızkulesi, merhaba Eyüp sultan,
Kanlıca, şehremini merhaba…
Bir İstanbul esiyor çocukluğumdan,
Ekşi bozalı, Arnavut kaldırımları lapa lapa.
Yuşa’dan mı okunur o ezanlar, hırka-i şerif’ten mi?
Komşularımız kaptanlar, malta taşlı ikindilerden kalan.
Hala o beyaz gergeflerde mi?
Bir tarihi gömmüşler karacaahmet’inde Üsküdar’ın,
Sanki çarşaflı kadınlar mercan terliklerinde unutulan.
Duyun-u umumiye emeklisi faytonlar,
Ekşi bozalı, Arnavut kaldırımları lapa lapa.
Yuşa’dan mı okunur o ezanlar, hırka-i şerif’ten mi?
Komşularımız kaptanlar, malta taşlı ikindilerden kalan.
Hala o beyaz gergeflerde mi?
Bir tarihi gömmüşler karacaahmet’inde Üsküdar’ın,
Sanki çarşaflı kadınlar mercan terliklerinde unutulan.
Duyun-u umumiye emeklisi faytonlar,
Hala bir sonbahar acıbadem’de,
Cuma selamlıklarından beri saraylılar.
Merhaba beylerbeyi, merhaba sultanselim,
Merhaba iki gözüm İstanbul’um, merhaba…
Aşı boyası sokaklarında ne mevsimler eskimiş,
Sakalsız saçlar kestirdiğim ince boncuklu berber dükkanları.
Kapalıçarşı bakırcılar, lacivert mayıslarda köprü altları,
Ve boğaziçi’nde şirket-i hayriye duman duman...
Cuma selamlıklarından beri saraylılar.
Merhaba beylerbeyi, merhaba sultanselim,
Merhaba iki gözüm İstanbul’um, merhaba…
Aşı boyası sokaklarında ne mevsimler eskimiş,
Sakalsız saçlar kestirdiğim ince boncuklu berber dükkanları.
Kapalıçarşı bakırcılar, lacivert mayıslarda köprü altları,
Ve boğaziçi’nde şirket-i hayriye duman duman...
Nerdesin o İstanbul, nerdesin…
Hani çıkrık seslerinde mehtapları dinlediğim,
Mediha teyzelerin leylak bahçeleri,
Büyükbabamın kuvay-ı milliye hikayeleri.
Hani tahta tekerlekli arabalarım.
Hani bayram yerlerinde unutulan asude çocukluğum.
Hani çıkrık seslerinde mehtapları dinlediğim,
Mediha teyzelerin leylak bahçeleri,
Büyükbabamın kuvay-ı milliye hikayeleri.
Hani tahta tekerlekli arabalarım.
Hani bayram yerlerinde unutulan asude çocukluğum.
Gene bir başka İstanbul’du bir zamanlar kafesli ıtırlarıyla,
Beyaz başörtülerin lavanta çiçekli öğleden sonralarında ıslanan.
Açılır kapanır iskemlelerinde uzun çarşının,
İstanbul’u taşırdı bakır siniler.
Sultaniyegahtan bir hıdrellez mesiresi,
Sessiz sadakat şarkıları söylerdi.
Haliç vapurlarında söz kesilmiş tazeler.
Beyaz başörtülerin lavanta çiçekli öğleden sonralarında ıslanan.
Açılır kapanır iskemlelerinde uzun çarşının,
İstanbul’u taşırdı bakır siniler.
Sultaniyegahtan bir hıdrellez mesiresi,
Sessiz sadakat şarkıları söylerdi.
Haliç vapurlarında söz kesilmiş tazeler.
Hey yavrum hey…
Burunbahçe dalyanında İstanbul’u çekerlerdi denizden,
Hiç ıslatmadan…
Kaç bayram mendili geçmişti elimden çeyiz sandıklarının.
Bütün uykularını koynuma alıp uyurdum İstanbul’un.
Rüyalarımda hala o günahlar uyanır,
Hiç geçemediğim sokaklarında işlenen.
Burunbahçe dalyanında İstanbul’u çekerlerdi denizden,
Hiç ıslatmadan…
Kaç bayram mendili geçmişti elimden çeyiz sandıklarının.
Bütün uykularını koynuma alıp uyurdum İstanbul’un.
Rüyalarımda hala o günahlar uyanır,
Hiç geçemediğim sokaklarında işlenen.
Merhaba Sultanahmet, Yerebatan merhaba…
Merhaba iki gözüm İstanbul’um merhaba,
Merhaba efendim, merhaba…
Merhaba iki gözüm İstanbul’um merhaba,
Merhaba efendim, merhaba…
Sadri Alışık
‘’Düşündüm de insan ömɾü dediğin sayfalık hikâye, onu da oluɾ olmaz şeyleɾle kaɾalamak yanlış. Heɾ şeye gülüp geçmek lazım. Onun için sen de gül ama yalancıktan değil. Geçmişi, eskiden olanlaɾı, kalbinin sızısını, sevdiğin insanı falan heɾ şeyi boş veɾeɾek gülmelisin. Gül hadi, güzel yüzüne gülmek yaɾaşıɾ hemen şimdi. Bak, bak ben nasıl gülüyoɾum dünya umuɾumda değil. / Sadri Alışık’’
Beyhan KAYA
Kaynakça: